14 Ekim 2012 11:54 | 2794 kez okundu
2012–2013 Eğitim-Öğretim Yılı 17 Eylül Pazartesi günü ders zilinin çalmasıyla başlayacak. Yeni eğitim sistemi ile birlikte; öğretmenler, öğrenciler ve aileler ilk defa bu derecede tedirgin edildiler. Sürekli olarak, yangından mal kaçırırcasına sisteme yeni ilaveler yapılmaktadır. Yapılan her değişiklik eğitim sisteminde yenilikmiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
Bu eğitim sistemini yere göğe sığdıramayan bazılarına göre, seçmeli derslerle birlikte eğitim sistemimiz Özgürleşecekmiş. Önceki eğitim sisteminde resim, müzik gibi yetenekler ortaya çıkamazdı diyerek yeni sistemini öveceksiniz. Ancak seçmeli dersler arasına resim, müzik, beden eğitimi gibi dersleri koymayacaksınız. Okulların birçoğunda seçmeli din derslerini dayatacaksınız. Burada niyet bellidir. Bütün okullar ilahiyat eğitimi verecektir. Bu eğitim sisteminin içinde mesleki eğitimde yok. Yeteneklere göre yönlendirme de yok. Bu seçmeli dersler gençleri birleştirmekten çok ayrıştırıcı özellikleri içinde barındırmaktadır.
Okul dönüşümleri nedeniyle binlerce öğrencimiz okullarından olmuş, yine binlerce öğretmenimiz norm kadro fazlası durumuna düşmüştür. Bu durum hem okuttuğu sınıfı bırakmak zorunda kalan öğretmenleri hem de okullarından uzaklaştırılan öğrencileri mağdur edecektir.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in “Norm kadro fazlası olmayacağı” yönündeki açıklamasına rağmen, Bakanlığın açıkladığı verilere göre 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen norm fazlası durumuna düşmüştür.
Cumhuriyetten bu tarafa milli eğitime yön veren, milli eğitimle ilgili programların oluşturulması, yayınların, ders kitaplarının incelenip değerlendirilmesi konularında etkin olan Talim Terbiye Kurulu, kadrolaşma hareketiyle milli eğitimi özelleştirme ve dinselleştirme aracı haline getirilmiştir.
Üniversite özerkliğinin başında Demoklesin kılıcı gibi duran YÖK iktidarın çiftliği durumuna getirilmiştir. Yaptığı uygulamalarla üniversiteleri bilim üreten kurumlar değil, yandaş yetiştiren kurumlar haline getirmiştir. Yandaş olmayanların üniversitelerde bilim üretmeleri nerdeyse imkânsız hale gelmiştir. YÖK, bilim insanlarının sorunlarını çözmediği gibi pek çok bilim insanı YÖK’ten dolayı ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Rektör atamalarında, TÜBİTAK ve TÜBA gibi kurumlarda da iktidar yandaşı bir yapılanma yaşanmakta, iktidara uyum sağlamayanlar tasfiye edilmektedirler. Kısaca bilimin kolu bacağı YÖK eliyle bizzat siyasal iktidar tarafından budanmaktadır.
Eğitim sisteminde yapılan değişiklikler, öğrenciyi, öğretmeni ve toplumu rahatlatması gerekir. Var olan sorunlara çözüm olmalıdır. Gençleri ezbercilikten test çözmekten kurtarmalıdır. Bireylerin yeteneklerine uygun eğitim almalarını sağlamalıdır. Yeni sistemde tam tersine bilimsel ve çağdaş eğitimin hiçbir özelliğini yok. Bu eğitim sistemiyle birlikte hiçbir şey üretemeyiz. Tüm dünyanın ve özellikle Ortadoğu halklarının hayranlılıkla izlediği Türkiye Cumhuriyeti yerine Ortadoğu’nun sıradan bir ülkesi olabiliriz.
Eğitim-İş olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacağımızı, haksızlığa uğrayan tüm eğitim çalışanlarının yanında olacağımızın bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Rüstem KARA
Eğitim-İş Samsun Şube Başkanı