23 Ocak 2016 19:51 | 2765 kez okundu
EĞİTİMDE VE BİLİMDE GERİYE GİDİŞ DEVAM EDİYOR.
2015-2016 Eğitim- öğretim yılı yarıyıl tatiliyle birlikte, öğrencilerimiz dönemin yoğunluğundan ve yorgunluğundan bir ölçüde dinlenmiş olarak ikinci döneme girecekler. Eğitim emekçilerinin acil çözüm bekleyen sorunlarında ise hiç bir değişiklik olmadan tatile girecekler.
Bu dönemde özel eğitime verilen desteğin artarak devam ediyor olması dar gelirli ailelerin çocukları açısından eğitimde fırsat eşitliğini yok etme noktasına gelmiştir. Bu durumda öğrencilerimiz devletin okullarında istedikleri olanakları bulamayacaktır. Ekonomik anlamda üst gelir gurubunda öğrencilerin gidebildiği özel okullara verilen desteğin devlet okullarındaki öğrencilere verilmemesini biz eğitimciler olarak kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Yapılan bu uygulamalar sonucunda eğitim giderek özelleştirilmekte ve ticarileşmektedir. Parası olanın eğitimi devlet tarafından kolaylaştırılmaktadır.
SINAV SİSTEMİ YETENEKLERİ ORTAYA ÇIKARTAMIYOR.
Okullarımızdaki eğitim sınav sistemine göre şekillenmektedir. Öncelikle okul başarı puanlarının TEOG ve LYS puanlarına eklenmesi öğrencileri görsel sanatlardan, spordan ve müzikten uzaklaştırmaktadır. Düşük başarı puanı kaygısı öğrenciyi her türlü sosyal, sportif ve sanatsal faaliyetlerden alıkoymaktadır.Bunun sonucunda; ruhsal ve bedensel gelişim eksikliği kendini ifade edememe ile birlikte başarısızlık kaygısını artırmaktadır. Sonuçta özgüven eksikliği gençlerimizin büyük bir çoğunluğunda olumsuz davranış ve yönelişlerle kendini göstermektedir.Bursa ve Kayseri'de TEOG da istediği başarıyı elde edemeyeceği kaygısı ile gencecik öğrencilerimiz intihar etmiştir.
Sonuçta bir üst öğrenime geçişte merkezi sınavların sonuçlarına göre yerleştirme yapılmalıdır. Okul başarı puanları ise öğrencilerin alan eğitiminde belirleyici olmalıdır. Hangi alanda öğrenci yetenekli ise o alanla ilgili eğitimi almalıdır. Aynı şekilde o alanla ilgili dersleri her yıl seçebilmelidir. Uygulanan seçmeli dersler sisteminde ise yalnızca din dersleri her yıl seçilebilmektedir. Bu dersin dışındaki seçmeli dersler ise bir defa seçilebilmektedir. Seçilen dersin öğretmeni yok ise, yerine diğer bir dönemlik ders verilmektedir. O dersi de okutabilecek öğretmen yok denilerek yine din derslerinden birisi seçilmediği halde verilebilmektedir. Dünyada eşi benzeri olmayan bu eğitim sistemi ve haftalık ders dağılımı ile birlikte öğrenciler hiçbir alanda yeterli eğitimi alamadan, hatta doğru dürüst yazıp okuyamadan okullardan mezun olabilmektedir. Ayrıca okul başarı puanları aynı okulun iki sınıfında bile öğretmene göre değişebilmektedir. Özel okullarda bol keseden verilebilen bir puandır.
Mesleki eğitim hiçbir şekilde desteklenmediği için, yerinde saymaya devam etmektedir. Meslek okulu olarak sürekli İmam Hatip Lisesi reklamları yapılarak açılmaktadır. Bütün okullar hızla ya İmam Hatip Ortaokulu ya da lisesi olarak düzenlenip açılmaktadır. Kaç tane İmama kaç tane teknik elemana kaç tane bilgisayarcı büro elemanı gazeteci vb. ne ihtiyaç var. Bilgi çağının da ihtiyaç duyduğu meslekler dikkate alınmadan mesleksiz lise mezunları ya da iş alanları olmayan yüksek okul mezunları yetiştirilmektedir.
ARAPÇA EĞİTİMİNDE AMAÇ BAŞKA
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun Ekim 2015’te yayımladığı kararla 2016-2017 öğretim yılında ilkokul 2. sınıf öğretim programına Arapça dersi konulmuştur. Buradaki amaç, bu dilin öğrenilmesi değil, Cumhuriyetle gerçekleştirilen eğitim devriminin baltalanmasıdır. Arapça dersinin öğretim programının Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanması da dil öğretiminin değil din öğretiminin hedeflendiğinin göstergesidir. Osmanlıca, Arapça derken, yakında tüm dersler Arapça okutulacaktır. O arada sürekli karma eğitimi sona erdirme girişimleri her fırsatta bazı sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde devam etmektedir.Eğitim bilimsellikten ve üretimden her geçen gün uzaklaşmaktadır.
TERÖR NEDENİYLE ÇOCUKLARIMIZIN EĞİTİM HAKKI ELLERİNDEN ALINMIŞTIR.
Bölücü terör nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kapatılan veya yakılan 1556 okulda eğitim gören 362 bin öğrenci ve bu okullarda görev yapan 16797 öğretmen terör olaylarından doğrudan etkilenmiştir. Bakanlık, terör nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçelerdeki öğretmenleri, can güvenliklerini sağlayamadığı için hizmet içi eğitim adı altında bölgeden çekmiş; öğrenciler içinse eğitim açığının ileride telafi eğitimiyle giderileceğini açıklamıştır. Ancak okulların eğitim öğretime başladığı 2015 yılı Eylül ayından bu yana geçen yaklaşık 5 aylık süre, telafi eğitimiyle kapatılamayacak kadar uzundur.
Siyasi iktidar, okulların güvenliğini sağlamaktan ve eğitimin kesintisiz olarak devam etmesinden birinci derecede sorumludur. Ancak çatışmalı bir ortamda öğrencilerin, öğretmenlerine ve eğitime her zamankinden çok ihtiyaç duyduğu göz ardı edilerek okulların kapısına kilit vurulmuş, çocukların telafisi güç travmalar yaşamasına neden olunmuştur.
Unutulmamalıdır ki, öğretmenlerimiz ve ülkemizin geleceği çocuklarımız şiddete maruz kaldıkça, eğitim hakları ellerinden alındıkça, bu ülkenin yarınlara yürümesi mümkün olmayacaktır. Siyasi iktidar, bölgede bir an önce okulları korumalı, öğrencilerin ve öğretmenlerin can güvenliğini sağlamalı, eğitimi kesintiye uğratmayacak tedbirleri almalıdır.
ÖĞRETMENLER BORÇ BATAĞINDA
Öğretmenlerin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları, Cumhuriyet döneminden bugüne geçtiğimiz yıllar içinde sürekli gerilemiştir. Öğretmenler son üç toplu sözleşme döneminde enflasyon kadar maaş artışı alabilmiştir. Son toplu sözleşme de ise enflasyon farkı alamadığı için sürekli borçlanma durumunda bırakılmıştır. “Eşit işe eşit ücret” kapsamında bir tek öğretmenler ve üniversitelerdeki akademisyenler bu düzenleme dışında bırakılmıştır. Yetkili sendika ise bu haklarımızı toplu sözleşme masasında alacağımızı açıklamıştır. Ancak onlara verilen söz unutulmuştu. Bu gün itibarı ile hiç toplu sözleşme masasında imza atmamış olsalardı, Kamu çalışanları ve eğitimciler," Eşit işe eşit ücret "kapsamında yapılan düzenlemede ve enflasyon oranında artış ile birlikte ortalama 500Tl ile 1000TL arasında fazla maaş alıyor olacaktı. Şimdi gelinen noktada ise 3600 ek gösterge düzenlemesinde Eğitim- İş’ in başlatmış olduğu imza kampanyalarında ve TBMM de bu konu ile ilgili yapılan görüşmelerde kamu çalışanlarını yalnız bırakmışlardır. Tarihi bir sarı sendikacılık anlayışının bir örneğini sergilemektedirler. Oysaki bu düzenleme ile birlikte yüz binlerce emekliliği gelmiş kamu çalışanı emekliye ayrılacak ve atama bekleyen öğretmenlerimiz de üniversite mezunu gençlerimiz de daha fazla mağduriyet yaşamadan boşalan kadrolarda çalışmaya başlayacaktı.
Eğitim-İş olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşakların, akıl, bilim ve sanat ortamında barış ve huzur içinde verilen bir eğitim sistemiyle yetiştirilmesi için her türlü dayatmanın karşısında olacağız. Bu duygu ve düşüncelerimizde bizi yalnız bırakmayan tüm eğitim emekçilerine ve öğrencilerimize iyi tatil geçirmelerini diliyoruz.23.01.2016
Eğitim –İş Samsun Şube Başkanı