05 Aralık 2015 16:52 | 2382 kez okundu
Dünyada kadınların seçme ve seçilme hakları yine kadınların derneksel ve kitlesel mücadeleleri sonucunda 18. 19. ve 20. yüzyıla yayılan bir süreç içerisinde kademeli olarak gerçekleşmiştir.bu başarı Avrupa ve Amerika kıtalarında önce elde edilirken Asya ve Afrika kıtalarında daha sonra gerçekleşmiştir. Maalesef ki Arap yarımadasında bir çok ülkeye bu hak çok geç gelmiş hatta bazı Arap ülkelerinde kadınların seçme ve özellikle seçilme hakları halabulunmamaktadır. Bunun örneklerinden biri olan Suudi Arabistan da bu aralık ayında yapılacak seçimlerinde kadınlar ilk defa seçilme hakkına sahip olacaklardır.
Özellikle Avrupa'nın sanayi devrimini tamamladığı yıllarda kadınların ekonomide bir değer haline gelmesi ve yoğun bir şekilde üretime katılmaya başlaması siyasi konjektürde söz sahibi olmasının yolunu açmıştır. 2. Dünya savaşı sonrası 1952 yıllarında Avrupa hemen hemen bu süreci tamamlamış bulunmaktadır.
Dünyada bir çok ülkede kadınlarının mücadelesi ile aldıkları bu hak, ülkemizde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdaşlaşma ve batılılaşma devrimleri arasında 1930'larda başlamış ve 1934 yılında Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı armağan edilmiştir.
Maalef ki ülkemizde bir çok Avrupa ülkesinden önce elde edilmiş olan bu hak 21 yüzyıla geldiğimiz bu günlerde bile yeterince sağlıklı ve doğru bir şekilde kullanılamamıştır.Avrupa da parlamentoda bulunan kadın oranı %50-60 arasında iken ülkemiz de son seçimlerle birlikte kadın millet vekili oranımız %14 de kalmıştır.
Uzun yıllar şerri hukukla yönetilen Türkiye halkı kadına olan bakış açısını henüz kıramamıştır. Demokrasi anlayışının yerleşmediği bizim gibi ülkelerde toprak kadın, devlet erkek anlayışı hakimdir. Nazım dizelerinde söylediği gibi kadının yeri soframız da öküzümüzden sonra gelmektedir. Ülkemiz de kadın cinayetlerinin, çocuk gelinlerin ve kadına şiddetin son 10 yılda artış göstermiş olması, kadının sosyal ve siyasi ortamlardan mevcut hükümet ve savunucuları tarafından ahlaki ve dini söylemler kullanılarak uzaklaştırılmak istenmesikadın erkek eşitliği ve omuz omuza verilecek aydınlanma mücadelesinin , yani Atatürk'ün aydınlanma devrimlerinin egemen erkek anlayışının altında yarım kaldığının güçlü bir kanıtıdır.
son olarak Atatürk’ün kadın hakları konusunda getirdiği büyük ve köklü değişiklikler, ancak akılcılığın ve lâikliğin benimsenmesiyle başarılabilir.